Sokrates büyük bir dehaydı. Bilindiği üzere büyük insan olmak, büyük problemleri de beraberinde getirir. Sokrates için de öyle olmuştur. O, bildiği doğruyu savunan ve bundan asla taviz vermeyen biriydi. İnandığı doğruya inanmakla kalmıyor onu Atina halkına da anlatıyordu. Bu dünyaya sadece öğrenmek için değil öğretmek için de geldiğinin farkındaydı.
Anlattığı şeyler Atina yönetimine rahatsızlık veren şeylerdi. Sadece Atina yönetimini değil, onu anlamak istemeyen diğer düşünürleri de rahatsız ediyordu. Bu durumda Sokrates’in sesinin kesilmesi gerekiyordu. Sokrates’in susturulması işini üstlenen kişi yine bir başka düşünür olan Meletos olmuştur. İşin enteresan tarafı Meletos’un Sokrates’in öğrencisi olmasıdır. Evet Meletos’da Sokratik eğitimden istifade etmiş birisiydi. Ancak onun Sokrates’in ölümünü isteyip istemediği müphem kalmış bir konudur. Biz anlatacağımız önermenin bağlamına dönerek diyelim ki Meletos, Sokrates’i dava eden kişiydi.
Sokrates ile alakalı bilgileri bizlere aktaran kişi Platon’dur. Sokrates’in müstakil olarak yazdığı hiçbir eser yoktur. Haliyle Sokrates’in dava sürecini de Platon’un kaleme aldığı ‘‘Sokrates’in Savunması’’ isimli eserden öğreniyoruz. Geçelim dava sürecine ve ‘At sineği’’ olayına.
Açılan davaya göre Sokrates gençlerin kafasını karıştırıyor ve onları dinsizliğe sürüklüyordu. Bunu kimi yerde ‘‘Kendini bil’’ dictumuyla, bir başka yerde ‘‘Hayattan ne kadar uzaklaşırsak gerçeğe o kadar yaklaşırız’’ diyerek yapıyordu. Bunlar yetmezmiş gibi bir de ahlakiliğin bir gereklilik olduğunu söylüyordu. Kişinin kendisini bilmesi ve ahlaki bir sorumluluk hissetmesi çok tehlikeli bir unsur olacak ki yargılanmasının önü açılmıştı. Bu doğrultuda mahkeme kuruldu ve yargılama süreci başladı.
Sokrates kendisini yargılayanlara gayet sakin bir şekilde yanıtlar veriyordu. Öyle ki çıktığı mahkeme önünde ‘‘ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim’’ diyor ve ekliyordu ‘‘Ve bu devlet, koca cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır. Ben de Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Ve eğer Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz.” Sokrates’in ‘‘At sineği’’ metaforu basit gibi görünen ancak derin anlamlar içeren bir yapıya sahiptir. Bu metafor toplumun sorunlarına dikkat çeker. Ancak bununla sınırlı kalmaz. Çeşitli sorunların ortaya çıkmasına neden olan kişileri de hedef alır. Bu kişiler istediği gibi hareket edemeyecektir. Bunlar bir atsa Sokrates bir sinektir. At rahat bir şekilde hareket etmek isterken bir sinek atın yanına sokulur ve kafasının etrafında dönmeye başlar. Durumdan rahatsızlık duyan at kafasını sağa sola hareket ettirmek zorunda kalır. Çünkü kendisine musallat olan sinek rahatını bozmaktadır. Sokrates için de aynı durum geçerlidir. Halkın görüşlerini hiçe sayanlar vardır. Bu kişiler istediği gibi hareket eder, aldığı kararları mutlak doğru olarak görerek riayet edilmesini beklerler. Kabul edilen bu görüş bir dayatma bir despotizeliktir. Bilginin önemsiz olduğu bir yerde bu şekil yapılanmalar görülür. Ancak insanlığın aydınlık yüzü olan bilginler, Sokrates misali bir ‘‘At sineği’’ görevi görerek yapılan yanlışlara dikkat çekerler. Bu dikkat öyle bir hal alır ki sineğin bulaştığı kimseler durumdan rahatsızlık durarak pozisyon değiştirmek zorunda kalırlar. Sokratesler, Aristotelesler, Galileolar, Nietzscheler ve hatta Einsteinler bu yolun önemli örneklerindendir. Zihinde kalın.