Karl Marx, eşitlikçi bir düşünür olarak tanınmaktadır. Marx’ a göre, toplum beş temel sınıftan oluşur: İlkel (ortakçı), Klasik (köleci), Feodal, Kapitalist ve Sosyalist. Bu sınıflar arasında zamanla sivrilen ve tüm insanlığın sorunu haline gelen iki sınıf ortaya çıkmıştır: Kapitalizm ve Sosyalizm.
Marx, sınıf çatışmalarının kapitalist sistem nedeniyle yoğunlaştığını belirtir. Bireylere koşulsuz ve kayıtsız bir biçimde eşit muamele edilmesi gerekirken, mevcut ekonomik sistem bu ilkeye uygun bir yapı sergilememektedir. Zira belirli bir kesim, yani zengin sınıf, sahip oldukları servet sayesinde mal varlıklarını artırmanın yollarını bulmuştur. Bencillik üzerine kurulan bu sistem, ayrışmanın önünü açmıştır.

Bu durumun bir sonucu olarak alt tabaka, ciddi bir çıkmaza sürüklenmiş ve ay sonunu görebileceği bir maaşla tatmin edilmeye mahkûm bırakılmıştır. Bunun yanı sıra, fabrika sahipleri üretim süreçlerini küçük birimlere ayırmış ve her işçiyi sınırlı bir uzmanlık alanına mahkûm etmiştir. Bu durum, işçilerin bütün bir üretim sürecini gerçekleştirecek teknik bilgiye ulaşmalarını imkansız hale getirmiştir. Yaratıcı potansiyelleri yıpratılan işçi sınıfı, kendilerine zaman ayıramamakta ve geleceğini planlamaktan uzaklaştırılmıştır. Oysa Marx’ın sisteminde toplumu birbirine bağlayacak unsur bencillik değil, kaynaşma olacaktır. Bireyin kendini tanıması ve kaynaşması üzerine Marx şöyle der: “Dünya tarihi diye adlandırılan şeyin tümü, insanın insansal emekle yaratılmasından ve insan doğasının ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. İnsan, bu nedenle, kendi kökenlerini kendisinin yarattığına ilişkin açık ve çürütülemez kanıtlara sahiptir.”
Toplumun neden kaynaşma yerine bencilliğe kaydığını Marx, “yabancılaşma” kavramıyla açıklamaktadır. Ona göre işçi, yapmak istediği şeyle, yapmak zorunda olduğu şey arasında büyük bir mesafe hissetmektedir. Bu mesafenin kapatılamayacağına dair duygu, insanı hem kendisine hem de mesleğine yabancılaştırmaktadır. Zanaat ustalarının sıradan bir işçi olabilmek adına fabrikalara girmesi, bu duruma bir örnektir. Böylesi bir senaryoda çatışma kaçınılmazdır. İşçi (Proletarya) sınıfı bir süre sonra haklarını isteyecek ve kapitalistlerin elinden tasmalarını zor kullanarak da olsa alacaklardır.
Marx ’ın bu senaryosu son derece karamsar bir perspektif sunmaktadır. O, dünyayı değiştirme arzusuyla hareket etmiş ve bu amacını gerçekleştirmek için çeşitli denemelerde bulunmuştur. Komünizm mottosu altında gerçekleştirilen bu deneyim, trajik bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.